Bugün beklentinin üstünde gelen enflasyon verisi, parasal sıkılaşma politikasının yeterince etkili olmadığına ve TCMB'nin hızlı faiz indirimi çağrılarına direnç göstermesi gerektiğine dair kuvvetli bir sinyal olarak okunabilir.
Ancak yüksek seyreden enflasyonda tüm kabahati para politikasına yüklemek eksik bir analiz olur. Fiyatlar genel seviyesindeki artış, uzun yıllardır çözülemeyen ve maliyetleri sürekli yukarı çeken derin yapısal sorunlardan beslenmekte. Bunlardan bir kaçına örnek vermek gerekirse:
🏠 Konut Piyasasındaki Çarpıklık
Düşük faiz politikalarının uzun süre devam etmesi, konut ve gayrimenkul piyasasını şişirdi. Bu süreç, varlıklı kesimin mülkiyet yoğunluğunu artırırken, genç nesil ve orta gelir grubunu ev sahipliğinden uzaklaştırdı. Bu çarpık yapı, kira fiyat kontrolleriyle beraber konut kira fiyatlarını fahiş seviyelere taşıdı. Kiradaki bu artış, hizmet sektörünün maliyetlerini ve personelin ücret beklentilerini yükselterek, tüm sektörlere maliyet enflasyonu olarak yansıyor.
🎓 Eğitim Kalitesindeki Düşüş
Kamu eğitimindeki kalite düşüşü, orta sınıfı özel okullara yönelmeye zorladı. Kamusal seçeneğin zayıflamasıyla, özel okula olan güçlü talep hizmet fiyatlarını yukarı itiyor. Yükselen kira ve personel giderlerinden etkilenen bu sektör, hizmet enflasyonunun kalıcı olmasına zemin hazırlıyor.
🏭 Verimsiz Sanayi Üretimi
Türkiye’deki sanayi, teknolojik yenilenme ve Ar-Ge yerine kur artışı ve ithalat yasağına bel bağlıyor. Yüksek enflasyon ve eğitim sistemindeki aksaklıklar da kalifiye iş gücü bulmayı zorlaştırıyor. Katma değeri düşük üretim yapısı, maliyetleri artırıyor ve küresel rekabette geri kalmaya neden oluyor. Bu durum, enflasyon üzerinde kalıcı bir baskı yaratıyor.
💰 Devlet Sübvansiyonuna Bağımlı Tarım Sektörü
Tarım sektörü, modernizasyon yerine devlet sübvansiyonlarına ve korumacı politikalara dayanıyor. Verimliliği artırmak yerine yüksek taban fiyat garantisine odaklanan çiftçiler, küresel standartların gerisinde kalıyor. Düşük verimlilik, tarım ürünlerinin maliyetini yükseltiyor ve gıda enflasyonunu tetikliyor.
📱 Yasaklayıcı İş Kültürü
Türkiye'de serbest piyasayı desteklemek yerine mevcut aktörleri koruma odaklı, yasaklayıcı bir iş kültürü hâkim. Örneğin, uluslararası ödeme sistemlerinin erişiminin sınırlandırılması, e-ticaret platformlarına getirilen yasaklar ve paylaşım ekonomisi temelli hizmetlerin engellenmesi gibi kısıtlamalar, yerleşik firmaların tekelci konumlarını güçlendirirken, tüketicilere sunulan seçenekleri daraltıyor. Benzer şekilde, telekom altyapısı gibi kritik alanlarda sınırlı sayıda oyuncunun domine ettiği bir piyasa yapısı, rekabet eksikliği nedeniyle kalitenin düşük fiyatların yüksek seyretmesine yol açıyor
Sonuç: Türkiye ekonomisi, popülist politikaların körüklediği bir kısır maliyet döngüsüne sıkışmış durumda. Bu döngüyü kırmak, devletten özel sektöre uzanan bir zihniyet devrimi gerektiriyor.



